(ANKARA) - CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, "Sayın Erdoğan’a ve Mehmet Şimşek’e sesleniyorum. Asgari ücret konusunda bilgiçlik taslamayı bırakın ve asgari ücreti en az 25 bin lira yapın. Milyonluk makam araçlarına bütçe var, çift maaşlara bütçe var, temsil, tören, ağırlama ve toplantı giderlerine bütçe var ama asgari ücretliye, emekliye, emekçiye bütçe yok öyle mi? En düşük emekli maaşı, asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır. Mutlaka emeklilere refah payı verilmelidir" dedi.
CHP MYK saat 14.45’te toplandı. MYK toplantısı sürerken gündemdeki konular hakkında değerlendirmelerde bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, şöyle konuştu:
"Öncelikle sevgi, dostluk ve dayanışma duygularının öne çıktığı Muharrem Ayının, milletimize ve tüm insanlığa huzur getirmesini diliyorum. Yas-ı Matem Orucu tutan tüm canların oruçlarının Hak katında kabul olmasını temenni ediyorum. Ayrıca ülkemizi Avrupa Futbol Şampiyonası'nda çeyrek finale kadar taşıyan A Milli Futbol takımımızı, gösterdikleri büyük gayret, sergiledikleri başarı nedeniyle tebrik ediyorum. Tüm uğursuzluklara rağmen, uzun süredir gülmeyen yüzümüzü güldürdükleri, milletimizi yeniden birbirine kenetledikleri için "Bizim Çocuklara" bir kez daha teşekkür ediyoruz. Kaçan sadece yarı finaldi, çocuklar ise bizim çocuklar. Her birini teker teker bağrımıza basıyoruz.
Geçtiğimiz hafta TÜİK’in sayısız mucizelerinden biri daha yaşandı ve enflasyonun düştüğü açıklandı. Elbette ki, memur ve emekli maaşlarına yapılacak zammı netleştirecek olan enflasyon oranı yüksek çıkmayacaktı. Elbette ki AKP, yanlış ekonomi politikalarının faturasını birilerine kesecekti. Bu nedenle, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı kimseyi şaşırtmadı. Açıklanan enflasyona, kendi bakan ve bürokratlarının bile inandığını düşünmüyoruz. Çünkü gerçekte, 2021 yılında dünyada enflasyonun en yüksek olduğu 9’uncu ülke olan Türkiye, 2024 yılı Mayıs ayı itibariyle yüksek enflasyon sıralamasında dünya 3’üncülüğüne çıktı. Bizden daha kötü durumda olan iki ülke var, biri Suriye diğeri Arjantin. Her şey bütün açıklığıyla ortadayken, çıkacaksın, hiç utanmadan "enflasyon düştü" diyeceksin, buna da herkesin inanmasını bekleyeceksin. Altı ayda memurun, emeklinin aldığı maaş, enflasyon karşısında eridi gitti. Üstelik temmuz ayına girilmesi ile zam yağmuru daha da arttı. Hiç mi akıl, hiç mi izan, hiç mi vicdan yok sizde?
"Ocak ayından bu yana, asgari ücretlinin sofrasından 21 kilo peynir, 94 litre süt, 145 kilo şeker eksildi"
Bir emekli ile röportaj yapmışlar, ev sahibi evden çıkarmış, 10 bin lira alıyor. "15 bin liradan aşağı ev bulmam imkansız, ben ne yapayım, sokakta mı yatayım?" diyor. Daha bu işin mutfak alışverişi, elektrik, su faturası var, doğalgazı var, ısınması var. Yıllarca bu ülkeye hizmet edip, katma değer üretmiş bir vatandaşımızın barınacak yer bulamamasından bahsediyoruz. Ve bu ülkede bu durumda olan milyonlarca vatandaşımız var. Şimdi bunun sorumlusu kim? Muhalefet mi? Dış güçler mi? Yoksa üç harfliler mi? Peki ya asgari ücretliler? Altı ayda asgari ücret de eridi gitti. Ocak ayından bu yana, asgari ücretlinin sofrasından 21 kilo peynir, 94 litre süt, 145 kilo şeker eksildi. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse; 17 bin 2 liralık asgari ücret ilk açıklandığındaki alım gücüne kıyasla, bugün 21 kilo peynir, 94 litre süt, 145 kilo şekeri eksik alabiliyor. İğneden ipliğe her şey zamlanacak ama asgari ücret bir kuruş bile artmayacak öyle mi? Bu da "asgari ücret düşük değil" diye açıklanacak? Siz kimi kandırıyorsunuz?
"Bu kadar israf, şatafat AKP’nin 22 yıldır, kendini zenginleştiren halkı yoksullaştıran yönetim anlayışını ortaya koyuyor"
Türkiye, Avrupa’da asgari ücretin en düşük olduğu ülkeler arasında. Türkiye’de çalışan nüfusun yaklaşık yüzde 50’si asgari ücret ve civarında ücretlerle yaşam savaşı veriyor. 22 yıllık AKP iktidarında, asgari ücret olağan ücret halinde gelmiş durumda. Buradan Sayın Erdoğan’a ve Mehmet Şimşek’e sesleniyorum. Asgari ücret konusunda bilgiçlik taslamayı bırakın ve asgari ücreti en az 25 bin lira yapın. Milyonluk makam araçlarına bütçe var, çift maaşlara bütçe var, temsil, tören, ağırlama ve toplantı giderlerine bütçe var ama asgari ücretliye, emekliye, emekçiye bütçe yok öyle mi? Bir kere daha söylüyoruz; asgari ücret derhal en az 25 bin liraya yükseltilmelidir. En düşük emekli maaşı, asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır. Mutlaka ama mutlaka emeklilere refah payı verilmelidir. Halkı inim inim inleterek, itibardan tasarruf etmeyen AKP, ülke kaynaklarını har vurup harman savurmaya devam ediyor. Mehmet Şimşek’in adı sadece ekonomideki mucizeleri ile değil, kendi bakanlığına yapılacak müştemilat ve tuvalet tadilatı için ayrılan 24 milyon liralık kaynak ile de anılıyor. Üstelik bu habere verilen cevapta, bunların "tasarruf genelgesi" dışında olduğu söyleniyor. Emekliler, işçi, memur, dar gelirli tasarruf genelgesinin içinde. Mehmet Şimşek’in tuvaleti, müştemilatı tasarruf genelgesinin dışında öyle mi? Asgari ücretli tasarruf genelgesinin içinde, Erdoğan’ın Berlin caddelerindeki yüzlerce metrelik araç konvoyu tasarruf genelgesinin dışında öyle mi? Bu kadar israf, bu kadar şatafat, AKP’nin 22 yıldır, kendini zenginleştiren, halkı yoksullaştıran yönetim anlayışını ortaya koyuyor.
"'Emekli Halk Kart" sistemini hayata geçiriyoruz"
Biz CHP olarak, AKP’nin yok saydığı, açlığa yokluğa mahkûm ettiği milyonların sesi, soluğu olmaya devam edeceğiz. 31 Mart’ta üstlendiğimiz sorumlulukla, CHP'li belediyelerde vatandaşımıza en kaliteli hizmeti götürmekle kalmayacağız, AKP’nin yoksullaştırdığı kesimlerin yanında, her zamankinden daha fazla olmak için, bütün olanaklarımızı zorlayacağız. Bakın geçen hafta Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, emeklilerimize "Emekli Halk Kart" müjdesi verdi. Pek çok belediyemiz emeklilerimize destek olmak için bütün olanaklarını seferber etmiş durumda. Emeklilerimize, temel ihtiyaçlarını sağlamaları için pek çok destek veriyoruz. Şimdi bütün bunları tek bir kartta birleştiriyor ve kartınızda var olan hizmetleri bütün CHP’li belediyelerden almanızı sağlayacak sistemi hayata geçiriyoruz. Bu ülkeye yıllarca hizmet edip, katma değer üreten emeklilerimizi başımızın üstünde taşıyacağız. Hak ettikleri, insan onuruna yaraşır hayatı iktidara geldiğimizde onlara sağlayacağız.
"'Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" saçmalığına sonuna kadar karşı duracağız"
Bir derdimiz var ki, bütün dertlerin temelini oluşturuyor. İşte o derdimiz; eğitim sistemimizin kelimenin tam anlamıyla yerle bir edilmesidir. Türkiye’deki eğitim sistemi yara aldıkça önü alınamaz sorunlar her geçen gün daha da büyüyor. AKP iktidarı verdiği yanlış kararların sorgulanmadığı bir ülkeye, ancak ve ancak eğitim seviyesini düşürerek ulaşabileceğini bunu da eğitim sistemini tahrip ederek yapabileceğini çok iyi biliyor. Ama bilmediği bir şey var ki; CHP olarak bizler AKP iktidarının bu sinsi planlarına bir nesli heba ettirmeyiz. Genel Başkan Yardımcımız, Gölge Milli Eğitim Bakanımız Suat Özçağdaş, eğitimde yaşanan sorunlara ve sıkıntılara dikkat çekmek için 24 saat sürecek olan bir basın toplantısına hazırlanıyor. Eğitim alanında yaşanan sorunlar, sebepleri ve çözümlerine ilişkin 22 ayrı konu başlığı 24 saat boyunca anlatılacak. Parti görüşümüz kamuoyuyla paylaşılacak. Çok farklı kesimlerden, alanında uzman isimler, eğitimciler, akademisyenler, sendikacılar, eğitimle ilgili görüşlerini kamuya açık bir alanda 24 saat boyunca paylaşacaklar. Ayrıca tarikat sevdalısı Yusuf Tekin’in karanlık fikirlerinin mahsulü olan "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" isimli saçmalığı da yargıya taşıyacağız. Pedagojik değil ideolojik kaygılarla hazırlanan ve tüm eğitim camiasına dayatılan bu "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" saçmalığına sonuna kadar karşı duracağız.
"Yusuf Tekin; affını istemek için sıraya giren bakanlar furyasına tez zamanda senin de katılman dileğiyle"
Öğretmenlik Meslek Yasası’nın Meclis’ten geçmesi halinde onu da yargıya taşıyacağız. Sarayda hazırlanan 42 maddeyle öğretmenlik meslek onurunu ayaklar altına alan bu yasanın çıkmaması için mücadelemiz sürüyor. Eğitim Fakültesi mezunlarının, öğretmen unvanını gasp eden, yerine öğretmen adayı unvanını veren bu yasa düzenlemesiyle AKP, bir de Eğitim Fakültesi mezunlarına, iki yıl eğitim verecekmiş. Fakülteyi bitirmiş, mezun olmuş, dolayısıyla da, öğretmenlik unvanı almış eğitimcilerimize eğitim vermek kimsenin haddi değil. Eğitim Fakültelerinin verdiği eğitime mi güvenmiyorsunuz, yoksa hukuk mu bilmiyorsunuz? Anlaşılıyor ki ikisi birden. Bu düpedüz kazanılmış hakkın ihlalidir.
Buradaki amaç öğretmenlere AKP zihniyetini aşılamaktır. Eğitim alan öğretmenler, kurulacak komisyonun değerlendirmesine tabii tutulacak ve komisyon uygun bulursa göreve başlayabilecek. Bu madde, "istediğimiz kıvama gelmeyen öğretmene kadro yok" maddesidir. Bu madde, 22 yıldır gizliden yaptıkları kadrolaşmanın kanunlaştırılmaya çalışılmasıdır. AKP’nin tartışılmasın düşüncesiyle son gün Meclis’e getirdiği bu yasa, TBMM’de değil; siyasi partilerden, eğitim sendikalarından, konunun uzmanlarından görüş alınmadan, katılımcı bir süreç işletilmeden, Saray’da hazırlanmıştır. Pırıl pırıl zihinlere tarikatın gölgesini düşürmeye ant içen Yusuf Tekin’in bir diğer hedefi de öğretmenlik meslek onurunu çiğnemektir. Eğitimciyi eğitime tabii tutacaklar. Eğitimciye yetersizmiş gibi muamele eden anlayışla kuracakları Öğretmenlik Akademisi’ni yasalaştıracaklar. Akıllarınca öğretmenleri kendi süzgeçlerinden geçirip, Atatürkçü, Cumhuriyetçi, laik ve çağdaş eğitimden yana olanları eleyecekler.
Türkiye ne bakanlar gördü, ama öğretmene düşman böyle bir Milli Eğitim bakanı görmedi. Türkiye ne bakanlar gördü, ama bunun gibi öğrenci düşmanı bir milli eğitim bakanı görmedi. 22 yıllık AKP iktidarının en büyük hatalarından biridir bu adam. Sana, geçen haftaki temennimizi yineliyoruz Yusuf Tekin; affını istemek için sıraya giren bakanlar furyasına tez zamanda senin de katılman ve Tayyip Erdoğan tarafından affedilme şerefine nail olman dileğiyle.
"AKP, şimdi 9’uncu yargı paketini meclise sundu"
Bu ülkede her dönemde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili çeşitli sorunlar yaşanmıştır. Ancak emin olun hiçbir iktidar, hukuku bu kadar tahrip edip, hukukun üstünlüğü ilkesini bu kadar ayaklar altına almamıştı. Sadece adında reform olan 8 yargı paketini meclise getiren AKP, şimdi 9’uncu yargı paketini meclise sundu. AKP’nin reformdan anladığı, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımamak, yüksek mahkemenin iptal ettiği yasa maddelerini tekrar tekrar meclise getirmek. 9. Yargı Paketinde de yine bunu yapıyorlar. Kadının soyadına ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin eşitlik ilkesi ihlal edildiği gerekçesi ile iptal ettiği düzenlemeyi aynı şekilde meclise sunmak bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Bu düzenlemeyi iptal edildiği hali ile meclise getirmek, kadın erkek eşitsizliğini daha da derinleştirmek, Anayasayı tanımamak, yüksek yargıya meydan okumak demek. Yargıdaki krizi her uygulamasıyla daha da içinden çıkılmaz hale getiren AKP’nin çağdışı anlayışıyla, kadın-erkek hep birlikte mücadele edecek, eşitlik, hukuk ve adalet için itirazlarımızı hep birlikte ifade edeceğiz.
"Sinan Ateş cinayetinin üstü örtülmek istenmektedir"
Bu ülkede yargıda reform yapılacağını söyleyenlerin öncelikle Ankara’da görülen bir davaya daha dikkatli bakmaları gerektiğini düşünüyoruz.
Bildiğiniz gibi Sinan Ateş davasını CHP olarak titizlikle takip ediyoruz. Çünkü Sinan Ateş cinayeti, sanıkların anlattığı gibi alacak verecek nedeniyle ya da başka bir sebeple işlenmiş bir cinayet değil. Hepinizin bildiği gibi başkent Ankara’nın göbeğinde, tasarlanarak işlenmiş, çeşitli halkalarda ve büyüklükte azmettiricileri olan, "Cinayetin gerçek sebebi ve azmettiricileri ortaya çıkacak, aydınlatılacak" diye şu anda önemli görevleri olan bir kısım siyasileri korkutan, tir tir titreten siyasi bir cinayet. Siyasi düşüncesi ne olursa olsun, toplumun önemli bir kesimi bu cinayetin aydınlatılmasını istiyor. Çünkü bu olayın aydınlatılması yönünde gösterilecek irade aynı zamanda, bağımsız ve tarafsız yargıya güveni arttıracak, hukuk önünde herkesin eşit olduğunu gösterecek, en önemlisi de bu ülkede hukukun üstün olduğunu gösterecek. Başından itibaren bu olayla ilgili olarak gösterdiğimiz hassasiyet de tam da bu nedenledir. Ancak maalesef bu cinayetin işlenmesi ile başlayan kovuşturma, soruşturma ve yargılama süreci, toplumun adalete olan güvenini daha da zedeleyecek şekilde işletilmiştir. Geçtiğimiz hafta başlayan ve 5 gün devam eden duruşmalar sonucunda verilen ara karar hukuk ve adalet kavramlarının yanına bile yaklaşılmadığını göstermiştir. 18 ay boyunca iddianame hazırlamayan savcı 18 günde esas hakkındaki mütalaasını açıklayacağını söylemiştir. Jet bir yargılama ile mahkeme salonunda başlatılan tiyatro, çok da fazla uzatılmadan sonlandırılmak istenmektedir. Adaletin tecelli etmesi için mesleğini onuru ile yapan binlerce savcı ve hakimin, bu ülkede kısa bir süre bile olsa avukatlık yapmış olanların, hukuk fakültelerinde ders veren hocaların, topluma mal olmuş bu ve benzeri davaları takip eden gerçek gazetecilerin ve hukukun üstünlüğüne inanan herkesin öngöreceği gibi; böyle bir davanın yargılamasının yangından mal kaçırırcasına, bir an önce bitirilmeye çalışılması, olayın başkalarına, kendilerini "ağır abi" zanneden bazı siyasilere sıçramasının önünü kesmek içindir. Sinan Ateş cinayetinin üstü örtülmek istenmektedir. Bu dava, hukukun siyaset kurumu tarafından esir alındığı bir dava haline gelmiştir. Geldiğimiz nokta hukuk açısından kaygı vericidir. Yargının önüne örülen duvarı yıkacak iradeyi gösteremeyen siyasi iktidarın, bu ülkede hukukun üstünlüğü ve adalet konusunda yapacağı açıklamalar hiçbir anlam ifade etmemektedir. Biz bu engelin kaldırılması için, bağımsız ve tarafsız yargı için, hukukun üstünlüğü için mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.
"Erdoğan, 'Katil, kasap, diktatör" dediği Esad ile ailece görüştüğü günlere dönmek istiyormuş"
Gelişmiş ülkeler teknoloji savaşları verirken, bilim alanında çığır açan buluşlarla büyük bir rekabet ortamı yaratırken, Türkiye’de açlık savaşları yaşanıyor. AKP hükümetleri ülkemizi o kadar geriye götürdü ki, 2024 yılında ekmeğin, elektriğin, asgari ücretin, emeklinin durumunu konuşmadığımız tek bir günümüz dahi geçmiyor. Büyük bir ekonomik buhran içinde olan ülkemizde, biz kendimize yetemezken bir de Avrupa’nın mülteci deposu görevini görüyor, büyük bir istila ile karşı karşıya kalıyoruz. Geçen hafta şanlı Türk Bayrağımıza yapılan saygısızlıkları, saldırıları unutmadık. Sonrasında atılan adımlar ise etkisiz, cılız, adeta halkı kandırmaya yönelik adımlardan öte geçemedi. Hepinizin bildiği gibi Türkiye, Suriye’nin kuzeybatısına açılan sınır kapılarını kapattı. Erdoğan, "Suriye ile yeniden ilişki kurulmaması için hiçbir sebep yok" dedi. "Katil, kasap, diktatör" dediği Esad ile ailece görüştüğü günlere dönmek istiyormuş. En şaşkınlık verici kısmı ise, "Suriye'nin iç işlerine karışmak gibi bir derdimiz asla yok" demesi. Sayın Erdoğan; bugüne kadar izlediğin dış politika ortada. Suriye’nin iç işlerine öyle karıştın ki, Suriye’nin her iç meselesi Türkiye’nin dış meselesi haline geldi. Suriye’nin iç meselelerine karışmayı bırak, taraf oldun. Bu işin önü alınamaz hale gelmesinin başkahramanı, mimarı sensin. Ülkede kaç tane kayıtlı göçmen, kaç tane kaçak göçmen var o bile belli değil.
TÜİK rakamlarına müdahale ederek enflasyonu düşük göstermeye çalışan AKP iktidarı, düzensiz göçmen rakamlarına da müdahale ederek asıl korkunç tabloyu halktan saklıyor. AKP hükümetlerinin açıkları, rakamlara müdahale yöntemiyle kapanmayacak noktada. CHP olarak biz Türkiye'yi bu halde bırakmayacağız.
"Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, Temmuz ayı içerisinde Şam’a bir ziyaret gerçekleştirmeyi planlıyor"
CHP, Türkiye’nin Avrupa’nın sığınmacı deposu olmasını reddediyor. 2016’da Türkiye ve Avrupa Birliği arasında gerçekleşen mülteci anlaşması, Merkel’e 2022 Mülteci ödülünü getirirken, AKP hükümeti bu anlaşmanın Türkiye’den neler götüreceğini düşünmedi. AKP iktidarı, mültecilerin masraflarının karşılanması koşuluyla, AB’ye mülteci geçişini durdurma ve mültecilere bakma sözü verdi. Kimse kusura bakmasın;
bu düpedüz, ülkesini, toplumsal huzuru, pırıl pırıl gençlerimizin geleceğini, ülke kaynaklarını para karşılığı satmaktır. Erdoğan’ın grup toplantısında "Suriyeliler için 40 milyar dolar masraf yaptık, bir 40 daha harcarız evelalllah" diye naralar attığını unutmadık. Erdoğan’ın dün aldığı tavrın bugüne etkisi, Türkiye'nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasının dahi gündeme gelmesi olarak karşımıza çıkıyor. Bile isteye izlenen yanlış politikalarla ülkemiz, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı muasır medeniyet rotasından kopma noktasına getirildi. Bir kez daha altını çizelim; CHP, elini taşın altına koymaya hazırdır. Gereken bütün desteği de sunacağız. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, Temmuz ayı içerisinde Şam’a bir ziyaret gerçekleştirmeyi planlıyor. Çünkü bu sorunu Türkiye ile Suriyenin masaya oturarak birlikte çözebileceğine inanıyoruz. Türkiye'nin artık bir sığınmacı sorunu olmasın diye, her kesimin irade ortaya koyması gerekiyor. Avrupa'dan kaynak bulunması noktasında CHP olarak gereken çabayı göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın."
Anka Haber Ajansı