(ANKARA) - CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, “Erdoğan kabul etmek istemese de anlayıp anlamazlıktan gelse de bu millet Erdoğan’ı çoktan ‘istenmeyen adam’ ilan etmiştir. Buradan Sayın Erdoğan’a ve AK Parti iktidarına sesleniyoruz: Bir kez olsun kendinizi değil, milleti düşünün. Cesaretiniz varsa getirin sandığı, bu kötü gidişat sona ersin” dedi.
CHP MYK, bugün parti genel merkezinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında toplandı. Saat 14.00 itibarıyla başlayan MYK toplantısı devam ederken Parti Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, toplantının gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Yücel’in açıklamasından öne çıkanlar şöyle:
“Bugün 21 Nisan, iki gün sonra 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, TBMM’nin kuruluşunun 105’inci yıl dönümü. Vatan toprakları işgal altında, Mustafa Kemal bağımsızlık savaşımızı örgütlemek için 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıyor. Ardından yayınlanan Amasya Genelgesi ile vatanın bütünlüğünün, milletin bağımsızlığının tehlikede olduğu vurgulanıyor ve milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığının kurtaracağı ifade edilerek millet vurgusu yapılıyor. Erzurum Kongresi’nde, ‘Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet topyekün kendisini savunacaktır ve direnecektir’ denilerek yine millet vurgusu yapılıyor. Sivas Kongresi’nde ise ‘Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz. Manda ve himaye kabul edilemez. Mili gücü etkin, milli egemenliği hakim kılmak şarttır’ denilerek bu kez millet egemenliğine vurgu yapılıyor. Bu arada vatan topraklarının emperyalist güçlerce parsel parsel paylaşıldığı Sevr Anlaşması’nın da hazırlıkları yapılıyor. Başkent İstanbul işgal altında, İzmir işgal altında, memleketin dört bir köşesi işgal altında. Ve bu olağanüstü koşullarda bile Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, millet egemenliğini hakim kılmak ve bağımsızlık mücadelesini yönetmek için TBMM’yi kuruyorlar ve diyorlar ki ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’
“Yaptıkları hukuksuzlukların iktidarda kalmalarını sağlayacağını zannediyorlarsa yanılıyorlar”
Millet iradesinin üzerinde hiç bir güç yoktur. Hiçbir kişi, kurum ya da zümre milletin üzerinde değildir. Ancak bugün iktidar yetkisini kullanan, millet tarafından yetkilendirilip göreve geldikleri günden bu yana, ‘millet iradesi’ lafını ağızlarından düşürmeyenler millet iradesini gasp etmekten, demokrasiye darbe yapmaktan, seçilmişleri yargı eliyle ama hukuksuz bir biçimde bertaraf etmekten çekinmiyorlar. İstanbul’un tam üç kez seçilmiş belediye başkanına, cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu’na, onun çalışma arkadaşlarına, ilçe belediye başkanlarımıza ve onların çalışma arkadaşlarına asılsız suçlamalarla, uyduruk delillerle, ısmarlama gizli tanık ifadeleriyle bir yargı darbesi yapmaları, aslında bunu yapanların ve yaptıranların ne kadar büyük bir korku ve panik halinde olduğunu gösteriyor. Bugün, Sayın Ekrem İmamoğlu’na karşı adil ve demokratik bir yarışa girmeye cesaret edemeyenler, bu yaptıkları hukuksuzlukların onları kurtaracağını, iktidarda kalmalarını sağlayacağını zannediyorlarsa yanılıyorlar.
“19 Mart süreci, AKP’nin meşruiyetini kaybettiğini tescillemiştir”
19 Mart yargı darbesinden sonra bir şey söylemiştik: ‘19 Mart’tan sonra bu ülkede hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ demiştik. AKP iktidarı, FETÖ terör örgütüyle geçmişte yaptığı iş birliğiyle, OHAL koşullarında mühürsüz zarflarla yaptığı Anayasa değişikliğiyle, 2019 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı seçimini iptal etmesiyle ve daha birçok hukuksuz uygulamasıyla zaten meşruiyetini çoktan kaybetmişti. Ancak hukuksuz bir şekilde diploma iptaliyle başlayan 19 Mart yargı darbesi süreci AKP’nin haktan, hukuktan, adaletten, demokrasiden, millet iradesinden ve sandıktan ne kadar korktuğunu ve her yönüyle meşruiyetini kaybettiğini tescillemiştir. Meşruiyetini kaybeden iktidarlara karşı, halkların direnme hakkı vardır. İşte o yüzden Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca vatandaşımız yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara itiraz etmek için meydanlara çıkmışlardır. İşte o yüzden yüz binlerce vatandaşımız Sayın Ekrem İmamoğlu’na sahip çıkmak için bir hafta boyunca Saraçhane’yi doldurmuşlardır. İşte o yüzden milyonlarca vatandaşımız cumhurbaşkanlığı önseçiminde dayanışma sandıklarına koşmuşlardır.
“Milyonlar meydanlarda demokrasi, hukuk ve adalet etrafında birleşmişlerdir”
Gençler direnmektedir. Dar gelirliler, asgari ücretliler, emekliler, emekçiler direnmektedir. Çiftçiler direnmektedir. Vatanını seven, milletini seven, bayrağını seven, demokrasiye inanan, hukukun üstünlüğüne inanan, eşitliğe, özgürlüğe, adalete inanan milyonlar direnmektedir. Bu hukuk tanımayan, demokrasi tanımayan, Anayasa tanımayan ve çeteleşen iktidarı gönderene kadar da direneceklerdir. Ekonomik dengelerin alt üst olduğu, hukuk güvenliğinin tamamen ortadan kalktığı, hızla yaklaşan bir çöküşe karşı toplumun kenetlendiği bir dönemdeyiz. Ülkenin ve milletin geleceğine dair duyulan endişeler, her türlü ideolojinin önüne geçmiş durumdadır. Demokrasi ve millet iradesini tehlikeye sokan her girişim karşısında, millet bir bütün olarak hareket etmiştir. On binler, yüz binler, milyonlar alanlarda, meydanlarda demokrasi, hukuk ve adalet etrafında birleşmişlerdir.
“AKP’nin ‘Yozgat bizimdir’ ezberi, cumartesi günü bozuldu”
Her gün daha da güçlenip daha emin ve daha kararlı adımlarla yürüdüğümüz bu yolda, iki hafta önce gerçekleştirdiğimiz olağanüstü kurultayımız sonrasında biz de Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı Samsun’dan yola çıktık. İlk mitingimizi Samsun’da büyük bir coşkuyla yaptık. İkinci mitingimizi ise geçtiğimiz cumartesi günü Yozgat’ta yaptık. Artan üretim maliyetleri karşısında ezilen, borcunu ödeyebilmek için tarlasını, traktörünü satan, çiftçiliği bırakmak zorunda kalan vatandaşlarımızla birlikteydik. Yozgat’taki traktör konvoyu tüm Türkiye’den, hatta tüm dünyadan görüldü, traktör kornaları ülkenin dört bir yanından duyuldu. Saray’ın Audi konvoylarına karşı, Yozgat’ta traktör konvoyları ve binlerce çiftçi kardeşlerimizle birlikte Yozgat meydanında tek yumruk olduk. Ve Yozgatlı bir çiftçi çıktı, dedi ki ‘Turpla, şalgamla devlet yönetilmez. Hukukla, adaletle yönetilir.’ Abdullah Ceylan’ın bu tek cümlesi, Türkiye’nin hali pür melalini aslında hepimize özetledi. AKP’nin ‘Yozgat bizimdir’ ezberi, cumartesi günü bozuldu.
“Hedefimiz, 28 milyon imza”
Tarımda kendi kendine yeten dünyadaki yedi ülkeden biriyken bizi tarımda ithalat yapar hale getirenlerden üreticiye mazotu uygun fiyatla vermeyen, göstermelik tarım destekleriyle üreticiyi mağdur eden, tarım arazilerini rant uğruna peşkeş çeken bu iktidardan çiftçilerimizle, üreticilerimizle, emekçlilerimizle birlikte hesap soracağız. Ülkemizdeki haksızlıklara, hukuksuzluklara; vatandaş yoksullaşırken kendisi zenginleşen AKP’ye ‘dur’ diyen herkesle meydanlarda, alanlarda buluşmaya devam edeceğiz. Bir yandan da İstanbul’da, her hafta çarşamba günü bir başka ilçede İstanbullularla buluşacağız. Millet iradesini gasp eden bu iktidara karşı cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu için sesimizi hep birlikte yükselteceğiz. Bununla birlikte 23 Mart'ta 15 buçuk milyon vatandaşımızın hiçbir zorunluluğu olmadığı halde, sırf yaşanan haksızlığa ve hukuksuzluğa itiraz etmek için cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu’na imza verdikleri büyük bir gün yaşadık. Adayımızı cezaevinde tutsak eden, sandığı milletin önünden kaçıran, millet iradesine meydan okuyup yok sayan bu anlayışa karşı yeni bir imza kampanyamız var. Hedefimiz, 28 milyon imza. Milletimizi, büyük bir güven oylamasına davet ediyoruz. Yıllardır iktidarda olan, milletin denetiminden kaçmak için her şeyi yapan bu iktidarın güven oylamasını hep birlikte yapalım istiyoruz. Vatandaşlarımız il ve ilçe başkanlıklarına gidip imzalarını verebilirler. Partimizin sosyal medya hesapları üzerinden bu kampanyaya nasıl imza verileceğine dair bilgiler sürekli paylaşılıyor. Tüm milletimizi, ülkemizin geleceğine sahip çıkmaya davet ediyoruz. Milletimizle birlikte yürüdüğümüz bu yolda, haklılığımıza olan inancımızla korkmadan ve yılmadan ilerliyoruz. Kimse şunu unutmasın: Biz çoğaldıkça bu ülke demokrasiye yaklaşıyor. Biz güçlendikçe bu ülke güçleniyor.
“Şimdi de halkın içtiği suya mı göz diktiniz”
Sayın Ekrem İmamoğlu’nun haksız ve hukuksuz bir şekilde özgürlüğünden yoksun bırakılmasında bir ayı geride bıraktık. Yargılanmasında bir milim dahi ilerleme yok ama mesele rant ve talan olunca yangından mal kaçırırcasına hızlandılar. AKP iktidarı, Kanal İstanbul uğruna, Avrupa Yakası’nın en önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı etrafında 24 bin konut inşasını başlattı. Böylece AKP’nin İmamoğlu korkusu bir kez daha kanıtlanmış oldu. 24 binle başlayan proje için toplam 170 bin konut yapılması planlanıyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Yaklaşık 2 milyonluk ilave bir nüfus demek. Bu da İstanbul’u içme suyu bakımından krize sokmak demek. Sazlıdere Barajı, İstanbul’a içme suyu temini bakımından hayati öneme haiz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle halkın içme suyunu ranta kurban ettiler. TOKİ tarafından başlatılan 24 bin konutluk projenin yapı ruhsatı bulunmadığı gibi, planlama sürecinde de İSKİ’nin görüşü alınmadı. Buradan AKP iktidarına sesleniyoruz: Bu ülkede ne hukuk bıraktınız ne adalet. İnsanları rahat bir nefes alamaz hale getirdiniz. Şimdi de halkın içtiği suya mı göz diktiniz? Çekin ellerinizi insanların havasından, suyundan ve toprağından. İstanbul’a gözü gibi bakan Ekrem Başkan’ın yokluğunda, İstanbul’un su kaynaklarını heba etmenize izin vermeyiz. Bu rant ve talan projesinden ivedilikle vazgeçilmesi gerekmektedir.
“Eylemlere Z kuşağının imzasını attılar”
Sayın Ekrem İmamoğlu'nun asılsız suçlamalarla, uyduruk iddialarla haksız ve hukuksuz bir biçimde tutuklanmasına karşı gerçekleşen tepki eylemlerinde, protestolarda tutuklanan 301 gencimizden 57’si hala cezaevinde. Suçları ne? Yürüyüş yapmak, slogan atmak, Anayasa’dan kaynaklanan protesto haklarını kullanmak. Birçok kentte sokakları doldurdular ve hazırladıkları akıl dolu pankartlar, attıkları yaratıcı sloganlarla eylemlere Z kuşağının imzasını attılar. Öğrencileri sokaklara çıkmaya mecbur bırakan sadece Ekrem Başkan’a ve yol arkadaşlarına yapılan hukuksuzluklar değil, aynı zamanda yaşadıkları gelecek kaygısıydı. Kimi ev baskınında kimi eylemlerde gözaltına alındı. Hala netlik kazanmamış kötü muamele, kaba dayak, işkence ve taciz iddiaları var. Bayramı ailelerinden ayrı bir şekilde cezaevinde, dört duvar arasında geçirdiler. Tutuklanan gençlerin birçoğu üniversite öğrencisi olduğu için bir temel hak olan eğitim hakları da ellerinden alınmış oldu. Birçok okulda vize haftası başladı, öğrenciler sınavlarına katılamadılar, kimi öğrenciler sınavlarına giremedi.
“Sen eğitimcilerle dalga mı geçiyorsun Yusuf Tekin”
Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de üstüne Milli Eğitim Bakan’ı Yusuf Tekin’in acımasız iftiraları, AKP’nin kin ve nefret siyasetini bir kez daha ortaya koydu. AKP grup toplantısı öncesinde, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin demiş ki ‘Baltalarla eyleme katılanlar, protestoları terörize edenler gözaltına alınmıştır. ‘Protestoya katılan herkes gözaltına alındı’ demek çok yanlıştır.’ Yusuf Tekin, balta arıyorsan uzakta arama, Balta arıyorsan dönüp aynaya bakacaksın. Gençlerin geleceğini baltalayan sen. Laik ve bilimsel eğitimi baltalayan sen. Eğitimde fırsat eşitliğini baltalayan sen. Öğretmen atamalarında liyakati baltalayan sen. İlköğretim öğrencilerinin beslenme hakkını baltalayan yine sen. Ağabeyinin, haminin Kabataş yalanı gibi baltalı öğrenci yalanını uydurmaktan hiç utanmadın mı? Bu ülkenin eğitim bakanlığının başındaki zat, kalkmış gencecik evlatlarımıza iftira atıyor. Öğrencilerin eğitim hakları fiilen ellerinden alınmış; öğrencileri koruman, kollaman gerekirken sen kalkmış, gencecik çocuklara iftira atıyorsun. Cezaevlerinde sağlanan eğitim olanakları, hepimiz biliyoruz ki yetersiz. Eğitim için gerekli şartların yanına bile yaklaşamaz. Eğitimlerinin devamı, yalnızca özgürlük koşullarında mümkün olabilir. Hala içerde olan öğrenci kardeşlerimiz, bir an önce tahliye edilmeli ve bu hukuksuzluk bir an önce son bulmalıdır. Ama haksız yere tutuklanan gençler, eğitimden kopmamak için cezaevi şartlarında olabildiğince gayret gösterirken Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) koltuğunu işgal eden zatın derdi başka. Onun derdi, branşlar arasındaki adaletsiz kontenjan dağılımına karşı öğretmenlerin sesi çıkmasın. Onun derdi, mülakatlarda öğretmen adaylarına yapılan haksızlıkları kimse duymasın. Yok öyle bir dünya. Bugün atanamayan öğretmenlerimiz MEB’in önündeydi. MEB’den Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız, İstanbul Milletvekilimiz Suat Özçağdaş ise mücadelelerine güç katmak için atanamayan öğretmenlerimizle birlikteydi. Türkiye genelinde toplam 86 bin ücretli öğretmen çalışıyor. Demek oluyor ki 86 bin öğretmen atamasına ihtiyaç var. 86 bin öğretmen atamasına ihtiyaç olduğu halde, neden sadece 15 bin atama kontenjanı ayırılıyor? Önce mülakatı kaldırıyorsun, sonra dalga geçer gibi, ‘Mülakat gibi mülakat yapacağız’ diyerek mülakatı tekrar getiriyorsun. Onu da yüzüne gözüne bulaştırıp bin 611 mülakat mağduru öğretmen yaratıyorsun. Sen eğitimcilerle dalga mı geçiyorsun Yusuf Tekin?
“Gülizar Biçer Karaca, Numan Kurtulmuş’un memuru değildir”
Meclis’in kuruluş yıl dönümünden bir hafta önce, 16 Nisan günü Meclis oturumunda AKP’nin millet egemenliğini hiçe sayan bir tutumuyla daha karşı karşıya kaldık. Meclis Başkanvekilimiz Sayın Gülizar Biçer Karaca, Anayasa’nın verdiği görev ve yetkiye dayanarak Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 2023 tarihli kararının hüküm kısmının Meclis’te okutulmasına karar verdi. Meclis Başkanlık Divanı Üyemiz, Trabzon Milletvekilimiz Sayın Sibel Suiçmez de kararı okudu. Tabii Sayın Gülizar Biçer Karaca’nın bu tasarrufu birilerinin tadını kaçırdı. ‘Sen misin AYM kararını okutan’? Vay efendim, korsan iş yapılıyormuş. Vay efendim, Meclis İç Tüzük’üne aykırıymış. Vay efendim, görevden alınmalıymış. Her şeyden önce Sayın Gülizar Biçer Karaca, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un değil, başkanlık makamının vekilidir. Numan Kurtulmuş’un memuru değildir, çalışanı değildir, talimat verip tahakküm kurabileceği bir kişi değildir. Sayın Karaca, Denizli milletvekilidir, Meclis başkanvekilliği görevine seçilip gelmiştir ve hukukçudur. Anayasamızın 153’üncü Maddesi uyarınca, ‘AYM kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.’ Burada Sayın Gülizar Biçer Karaca, yine bir hukukçu olan Sayın Numan Kurtulmuş’un yapması gerekip de bir buçuk yıldır yapmadığını yapmış, Anayasa hükmünü yerine getirmiştir. AYM kararının TBMM’de okunması, bir prosedürün yerine getirilmesidir, malumun ilanıdır. Hatırlatmak isteriz ki AYM kararlarına göre, Şerafettin Can Atalay hala milletvekilidir, Hatay halkının irade gaspı halen devam etmektedir. Can Atalay’ın yeri Silivri zindanları değil, TBMM’dir. Şimdi yapılması gereken, Can Atalay’ın ivedi bir şekilde tahliye edilmesi ve milletvekilliği faaliyetine başlamasının sağlanmasıdır.
“Bu sokakları gençlere dar edip Bilal Erdoğan’a, onun TÜGVA’sına serbest kılan şey nedir”
Sokaklar 86 milyonundur ve her bir vatandaşımızın bu ülkenin sokaklarında huzurla yürüme, özgürce sesini yükseltme hakkı vardır. Tıpkı Gazze’deki soykırıma, katliama ve tehcire, ‘hayır’ diyen Filistin yürüyüşünde olduğu gibi. Tünel’den Taksim’e yürümek üzere toplanan vatandaşlarımıza engel olmak için önce polis ekipleri alanı barikatlarla kapattı. Ardından AKP zihniyetinin gençler, emekliler, öğretmenler, sendikalar gibi hak arayan kitlelere karşı klasikleşen kuvvet kullanması ve yarattığı arbede gerçekleşti. Polis, ‘kanunsuz eylem’ olduğunu iddia ederek yürüyüşe izin vermedi. Oysa kanunsuz olan toplanma alanı bile olmayan Galata Köprüsü’nde, Bilal Erdoğan’ın mitingine izin verip İstanbul İl Başkanlığımızın Taksim’de düzenlediği Filistin yürüyüşüne izin vermemektir. Bilal Erdoğan’a serbest, bize gelince yasak. Öyle mi? Bu sokakları gençlere dar edip Bilal Erdoğan’a, onun TÜGVA’sına serbest kılan şey nedir? Biz, ‘Özgür Filistin’ sloganı atınca kanunsuz, siz atınca yasal. Öyle mi? ‘Filistin’e özgürlük’ demenin neresi kanunsuz? Filistin’e özgürlük istemek, soykırıma ‘hayır’ demek hiçbir partinin tekelinde değildir, olamaz. Yapılan ayrımcılık aynı zamanda Anayasal bir suçtur. Buradan AKP iktidarına sesleniyoruz: Gençlerden korkmayın. Korkacaksanız yaratmış olduğunuz bu bozuk düzenden, ayarını bozduğunuz kantardan korkun. Çünkü gün gelecek o kantar sizi de tartacak.
“AKP, 13’üncü Cumhurbaşkanı’nın İmamoğlu olacağını anlayınca yargıdaki maşalarını devreye soktu”
Etkisi ve sonuçları bakımından uzunca bir süre akıllardan çıkmayacak bir dönem içerisindeyiz. Millet iradesine el uzatıp onu sekteye uğratmaya çalışan AKP’nin akıl almaz hukuksuzlukları karşısında öğrencisinden sanatçısına, gazetecisinden akademisyenine, siyasetçisinden emeklisine kadar hep birlikte topyekun bir mücadele veriyoruz. 19 Mart’ta mertçe, adil bir şekilde siyaset arenasında rekabet etmeye cesareti olmayanlar, cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nu dayanaktan yoksun iddialarla Silivri Cezaevi’ne gönderirken bir büyük mücadelenin fitilinin ateşlendiğinin farkında değillerdi. Ancak millet, gerçek gücün kimde olduğunu AKP’ye hatırlattı. Bu güç karşısında ne yapacağını şaşıran iktidar, zulmünü her geçen gün daha da arttırmaya devam ediyor. Akılla izah edilemeyecek hukuksuzluklara başvuruyor. Yargıyı siyasallaştırarak adaleti kesintiye uğratabilirsiniz, liyakati yok ederek kurumları işlevsizleştirebilirsiniz ama bunun sonuçları ağır olur. Özellikle de ülke ekonomisine yansımaları ağır olur. Bir ülkede üç ayda 500 bin kişi işten çıkarılıyorsa, gerçek işsizlik oranı yüzde 30’a yaklaştıysa açlık sınırının 23 bin 615 lira olduğu yerde, asgari ücret ancak 22 bin 104 lira, emekli aylığı ise sadece 14 bin 469 liraysa, fiyatı dokuz ayda tam yüzde 122 artan yumurtayı ucuza alabilmek için kuyruklar uzadıkça uzuyorsa; dar gelirli sebze ve meyve alamıyor, eti ancak rüyasında görebiliyorsa 23 yıldır bu ülkeyi tek başına yöneten AKP iktidarının şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekir. Ama AKP ne yaptı? Bu ülkenin 13’üncü Cumhurbaşkanı’nın Sayın Ekrem İmamoğlu olacağını anlayınca panikledi ve hemen yargıdaki maşalarını devreye soktu. Bir büyük hukuksuzlukla, bir yargı terörüyle Sayın Ekrem İmamoğlu’nu Silivri’ye gönderen anlayış, halkı derin yoksulluk içinde kaderiyle baş başa bırakan anlayışla aynıdır.
“Bu millet Erdoğan’ı çoktan ‘istenmeyen adam’ ilan etmiştir”
19 Mart’ı engellemeyen, yapılan hukuksuzluğa sessiz kalarak adeta onaylayan ekonomi yönetimi, dar gelirliye aktarmadığı kaynağı -yaklaşık 50 milyar doları- heba etmiştir. Mütevazı bir hayattan geldiğini söyleyip saraydan saraya koşan Sayın Erdoğan ve AKP, iktidar olmanın sorumluluğunu artık tamamen unutmuştur. Bugün ülkemizde, dar gelirlileri açlıkla sınayan bu bozuk ekonomik düzenin sebebi AKP’dir. Mağdur edebiyatı üzerinden bu halkın insani ve vicdani bütün duygularını sömürenlerin yazdığı, yönettikleri ve uyguladıkları senaryoların artık sonu gelmiştir. Millet, ‘Bittik, tükendik’ dedikçe halka daha fazla yüklenen, türlü hukuksuzluklarıyla yabancı sermayeyi ve sıcak parayı kaçıran, 23 yıldır milletin verdiği krediyi har vurup harman savuran iktidar iflas etmiştir, müflistir. Üstelik de bu iflasın bedelini, ona bu krediyi veren halka ödetmeye çalışmaktadır. Bakın, vatandaş sizin ekonomi politikalarınızı başarısız buluyor. Hayat pahalılığıyla mücadelenizi beğenmiyor. Bu halkın yüzde 62,2'si adalet sisteminden memnun değil. Erdoğan kabul etmek istemese de anlayıp anlamazlıktan gelse de bu millet Erdoğan’ı çoktan ‘istenmeyen adam’ ilan etmiştir. Buradan Sayın Erdoğan’a ve AK Parti iktidarına sesleniyoruz: Bir kez olsun kendinizi değil, milleti düşünün. Cesaretiniz varsa getirin sandığı, bu kötü gidişat sona ersin.”
“26 Nisan Cumartesi günü Mersin'de büyük bir miting gerçekleştireceğiz”
CHP Sözcüsü Yücel, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Yücel, “MYK toplantısında mitingler değerlendirildi mi? Önümüzdeki hafta ve sonraki hafta CHP’nin miting programı ne olacak” sorusuna şu yanıtı verdi:
“MYK toplantımızda mitingler değerlendirildi. Hem hafta sonu gerçekleştirdiğimiz Yozgat mitingi hem ondan önce Samsun’da yaptığımız mitingimiz hem İstanbul’un ilçelerinde çarşamba günleri yaptığımız gece mitingleri ve gelecekte yapacağımız mitingler irlikler değerlendirildi. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın olduğu gün, Birinci Meclis önünde, 23 Nisan günü Ankara mitingimiz gerçekleşecek. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, oradan Ankaralılara ve milletimize seslenecek. Ardından katılım gösteren vatandaşlarımızla birlikte Anıtkabir'e yürüyeceğiz. 26 Nisan Cumartesi günü Mersin'de büyük bir miting gerçekleştireceğiz. Sonraki haftalarda yine her hafta sonu bir miting yapmayı planlıyoruz. İller üzerinde şu anda çalışılıyor. Kesinleşmeden benim illeri paylaşmam doğru olmaz. Ancak 19 Mayıs'ta İzmir'de bir miting yapmayı planladığımızı buradan paylaşabilirim. Şunu ifade edeyim: CHP başta İBB Başkanımız, cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu'na, onun çalışma arkadaşlarına, belediye başkanlarımıza, yol arkadaşlarımıza yönelen hukuksuzluklara karşı, yargı darbesine karşı bir eylemlilik içerisindedir. Bu eylemlilik Ekrem Başkan’ı ve yol arkadaşlarımızı dışarı çıkarana kadar devam edecektir. Dolayısıyla hem hafta sonları Türkiye'nin birçok ilinde, Anadolu'nun birçok köşesinde mitingler yapmaya devam edeceğiz. Yine aynı şekilde hafta ortasında İstanbul'da yaşanan bu hukuksuzlukların merkezi olması nedeniyle İstanbul her bir ilçesinde gece mitinglerimizi yapmaya devam edeceğiz.”
Anka Haber Ajansı