(ANKARA) - CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, Sosyal Demokrasi Vakfı’nın (SODEV) 30. yıl etkinlikleri kapsamında düzenlenen "Ekonomik Kriz ve Adalet Arayışı: Zenginleşen Azınlık Yoksullaşan Çoğunluk" paneline katıldı. Böke, toplumun iktidarın değişmesini istediğini, 31 Mart seçimlerinde değişim iradesini ortaya koyduğunu belirterek “Sosyal demokrat politikaların uygulanabileceği iktidar zeminini genişleten, dolayısıyla başka bir Türkiye'nin mümkün olduğu gerçeğini bir iktidar alanından ortaya koyabileceğimiz bir sonuç karşımıza çıktı. Bu tarif, bunu sadece yeni bir düzen için fırsat olarak değil büyük bir sorumluluk olarak da gördüğümüzün bir tarifi esasında” dedi.
CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Sosyal Demokrasi Vakfı'nın (SODEV) 30. yıl etkinlikleri kapsamında düzenlenen "Ekonomik Kriz ve Adalet Arayışı: Zenginleşen Azınlık Yoksullaşan Çoğunluk" paneline katıldı. SODEV AR-GE Koordinatörü ve Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Okan Tuncel’in moderatörlüğünde gerçekleşen panelde SODEV Başkanı Rasim Şişman, SODEV AR-GE Koordinatörü Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan da yer aldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan SODEV Başkanı Rasim Şişman, "İki temel amacımız var. Bir tanesi sosyal demokrasiyi toplumda yaygınlaştırmak ve tabana yaymak. Diğeri de toplumsal muhalefete güç vermek. Bu doğrultuda yıllar içerisinde yüzlerce eğitim, panel, söyleşi, konferans, atölye çalışması gerçekleştirdik. Sosyal adalet ve eşitlik mücadelesinin her zaman en ön saflarında yer aldık. Bugün de SODEV olarak çok değerli bir etkinlik düzenlediğimizi düşünüyorum. Bizleri Çankaya'da ağırlayan çok değerli Çankaya Belediye Başkanımıza emeği geçen ekip arkadaşlarıma ve bu etkinliği anlamlı kılan siz değerli konuklara teşekkür ediyorum" diye konuştu.
"Çok kıymetli bir bilgi birikim aktarımı paylaşımı olacağını düşünüyorum"
Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner ise şunları söyledi:
"Bugün burada aslında Türkiye'de geçmişten bugüne uzun yıllardır tartışılan ve en büyük sorunların başında görünen iki başlığı ele alıyoruz. Ekonomik kriz ve adalet arayışı. Ve aslında bu sorunların çözümü de bu güzel etkinliği düzenleyen vakfımızın adında gizli, saklı diye düşünüyorum. O da sosyal demokrasi. Çünkü sosyal demokratlar geçmişten bugüne eşitlikten, özgürlükten, adaletten ve dayanışmadan yana tutumlarıyla hem Türkiye'de hem dünyada en doğru yönetim biçiminin de savunucusu olmuşlardı. Ve sosyal demokratların tarihine, sosyal demokrasinin tarihine baktığımızda zenginleşen azınlığa karşı yoksullaşan çoğunluğunda bir mücadele tarihini görmüş oluyoruz. Bu bağlamda ben panelimizin çok kıymetli konuşmacılarının hem Türkiye'nin bugünkü sorunlarına çözüm önerileri anlamında kıymetli görüşlerinden faydalanacağımızı hem de aynı zamanda bundan sonra yeni dönemde Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında artık giderek değişimi gördüğümüz, inandığımız ve içselleşerek yaşadığımız bu süreçte yeni dönemde, yeni yönetimde bu sorunları nasıl aşacağına ilişkin de çok kıymetli bir bilgi birikim aktarımı paylaşımı olacağını düşünüyorum. Tekrar burada bugün bizlerle birlikte olduğunuz için sizlere, kıymetli konuşmacılarımıza, panelistlerimize ve Sosyal Demokrasi Vakfımıza çok teşekkür ediyorum. Verimli bir panel olmasını diliyorum."
Böke: "Panelin zamanlaması ve içeriği hakikaten çok anlamlı"
İktidarın ekonomi politikalarını eleştiren CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ise şöyle konuştu:
"Yarım saatte Türkiye'nin içinde bulunduğu çoklu krizi hakkıyla tarif etmek, tarif edilen bu kriz üzerinden buna çözüm önerilerinin hepsini bütün detaylarıyla paylaşmak maalesef mümkün değil. Çünkü kriz artık bir toplumsal bunalımla birlikte çok derinleşmiş ve hayatın her alanına sirayet eden tek boyutla irdelenemeyecek bir hal almış vaziyette. Bu nedenle ben hem içinde tahlil olan hem de bu tahlilin imkan verdiği sosyal demokrat politikaları ve CHP olarak bizim de hem iktidar alanımızda uyguladığımız hem de uygulama konusunda bir irade ortaya koyduğumuz ve bundan sonra da iktidar alanımızın genişlediği yerde de yapmaya devam edeceğimiz politikaları da paylaşıyor olacağım. Panelin zamanlaması ve içeriği hakikaten çok anlamlı. Bunun altını çizerek başlamak istiyorum.
"Adalet kavramının da bütüncüllüğünü gözeten ve politika bu bütüncüllüğü görmezden gelmeyen bir anlayışa ihtiyacı var"
Birincisi sonuçta hepimiz bu toplumun bir parçasıyız. İçinde yaşıyor olduğumuz durumun çoklu bir kriz olduğu ama bu çoklu krizin içerisinde iki temel konunun öne çıktığını her birimiz günlük hayatımızın içerisinden dolayısıyla halk olarak hayatımızın içinden görüyoruz. Bir yandan da anketlerle kamuoyu yoklamalarıyla yapılan ölçümler de iki kavramın öne çıktığını gösteriyor; adalet ve ekonomi. En nihayetinde bu iki temel kavramdaki ihtiyacı gidermeden yol almanın mümkün olmayacağı bir yıkım içerisindeyiz. Bu bütüncüllüğü sadece krizin çok farklı boyutları olması üzerinden değil aynı zamanda adalet kavramının da çok boyutlu olduğu gerçeğiyle günden güne tanışıyor olduğumuz ve 10 yıllara yayılmış demokrasi ve adalet mücadelesiyle de hep birlikte karşı koymaya çalıştığımız bir yıkımı da tarif ediyoruz. Yani adalet kavramının da bütüncüllüğünü gözeten ve politika bu bütüncüllüğü görmezden gelmeyen bir anlayışa ihtiyacı var. Yani bir yandan hak savunucularının Can Atalay'ın, Tayfun Kahraman'ın kamu yararı gözeten çalışmaları yürütmeleri nedeniyle hiçbir hukuki gerekçesi olmaksızın içeride tutulduğu bir Türkiye. Bir yanıyla sosyal adaletsizliğin her alana sirayet etmiş olduğu bir Türkiye. Bir yanıyla siyasi görüşleri nedeniyle baskı altına alınan hapsedilen çoklarca insanın olduğu bir Türkiye. Bir yanıyla hukuksuzluğun bir siyasi araç haline dönüştürüldüğü dolayısıyla adaletsizliğin her yere sirayet ettiği bir Türkiye. Bir yanıyla hak mücadelesi veren ve sendikalaşma hakkını kullanan emekçinin bu hakkının gasp edildiği, hakkını kullandığı için şiddet gördüğü bir Türkiye. Dolayısıyla her ne kadar biz bugünkü konuşmamız içerisinde sosyal adalet vurgusunu öne çıkartacak olsak da şunu gözden çıkarmamamız gerekiyor; siyaseten araçsallaştırılmış bir hukuk düzeni içerisinde bu hukuksuzlukların yarattığı siyasi adaletsizlikler, temel haklardan yoksun bırakılan bir toplum, sosyal ve ekonomik haklardan da yoksun bırakılan bir toplumun adalet mücadelesinin bu bütüncüllüğü gözetmesi gerekiyor. Sadece bir parçası için mücadele eden bir sürecin sonuca evrilmesi mümkün değil. Bu bütüncüllüğü bilen bir siyasi iradeyi ortaya koymak gerektiği ve ekonomik programın da bu bütüncüllüğü gözetmesi gerektiği aşikar. Dolayısıyla bizim ortaya koyduğumuz ve koymak konusunda kararlılık gösterdiğimiz perspektif işte bu bütüncüllüğe dayanıyor.
"Toplum iktidarın değişmesini istiyor"
Bir diğer konu da ekonomi ve adaletin birbirini etkileyen yani iki yönlü etkileşim olduğu gerçeğinden de hareket etmek gerekiyor. Adaletin olmadığı hukuk sisteminin işlemediği bir toplumda ekonomik düzenin de sağlıklı işlemesini büyüme yaratsa bile bunu refah yaratmasının mümkün olmadığı gerçeğini bizzat Türkiye'de yıllardır hep birlikte içinde olarak yaşıyoruz. Öte yanıyla da ekonominin ekonomi politik çerçevesinden refah üreten bunu adil paylaşan ve kalkınmayı gözeten bir perspektif olmadan uygulandığı koşullarda da adaletin ortaya çıkamayacağı, hukuktan bahsedilemeyeceği de bir gerçek. Yine bu da Türkiye'de maalesef hepimizin deneyimle görmüş olduğu bir bütüncüllüğe ve çok boyutlu bir krize çözümün çok boyutlu ve bütüncül bir perspektifle çözülebileceğine dair gerçeği de karşımıza çıkartıyor. Bence bu çoklu ve bütüncüllük ihtiyacı perspektifin yanı sıra hem konu hem zamanlama önemli derken şuna da vurgu yapma ihtiyacı duyuyorum; Türkiye'de adaletsizliği çok derinleşmiş olduğu bütün bu boyutlarda ekonomik düzenin çarpıklığının maliyetlerini çok artmış olduğu bir gerçeklik yaşıyoruz. Ve bu gerçekliğin içerisinde bunların da araçsallaştırarak otoriterleşen bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız. Bu otoriterleşmeye, bu baskıya, bunca adaletsizlik ve hukuksuzluğa bunca ekonomik güvencesizlik ve zorluğa rağmen milyonlar bu ülkede demokrasiye, adalete ve iktidarı değiştirme iradesine kökten sahip çıktığı bir mücadeleyi de günlük hayatın bir parçası yapmış durumda. Bu mücadele yılları yayılan mücadele. Ama belki de en önemli ve en somut çıktısını 31 Mart'ta gördüğümüz bir mücadele. İktidarın değişmesini istiyor toplum. Ve iktidarı değiştirme iradesini her sandıkta ortaya koymak için bunca baskıya, adaletsizliğe, yorgunluk yaratabilecek koşullara rağmen sonuna kadar sahip çıkan bu halk, o değişim iradesini bu sandıkta iktidarda da ortaya çıkartacak bir sonucu kendisi var etti.
CHP birinci parti oldu. Sosyal demokrat politikaların uygulanabileceği iktidar zeminini genişleten dolayısıyla başka bir Türkiye'nin mümkün olduğu gerçeğini bir iktidar alanından ortaya koyabileceğimiz bir sonuç karşımıza çıktı. Bu tarif bütün bizim bunu sadece yeni bir düzen için fırsat olarak değil büyük bir sorumluluk olarak da gördüğümüzün bir tarifi esasında.
"Bu süreci katılımcı işletirken sizlerin de parçası olmasına çok ihtiyacımız var"
Biliyorsunuz 4-9 Eylül tarihleri arasında partimiz kurultay gerçekleştirildi. Bu kurultayda programımızı yenilemeye dair bir irade ortaya kondu. Ve şimdi o sürecin içerisindeyiz. Bu süre sadece CHP'nin kendi parti programını yenilediği bir süreç değil. CHP'nin iktidar programının hep birlikte yazıldığı katılımcı süreçleri işlettiği, dinamik bir şekilde fikri tartıştığı, sorunları birlikte tespit ederken çözümleri de hem bilimle hem halkla birlikte yazdığı dolayısıyla vaat ettiği iktidarı beklemeksizin hayata geçirdiği bir süreç olarak tasarlıyoruz. Yani bizler bugün CHP'nin mensupları olarak burada yapacağımız fikri tartışmadan CHP'nin iktidar programına giden yolda bir zemin oluşturacak olan parti programının yazımına da katkı almak üzere burada olmaktan büyük bir heyecan duyuyoruz. Buradan bir açık çağrıyı da yapıyor olmak istiyorum. Bu süreci katılımcı işletirken sizlerin de parçası olmasına çok ihtiyacımız var. Sosyal demokrat bir perspektiften Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu iktidar programını hep birlikte tarif ettiğimiz ve bunu bugün var olan iktidar alanlarımızdan yaşattığımız bir siyaseti el birliğiyle kurmak üzere açık bir çağrıyı da buradan yapmak istiyorum."
Anka Haber Ajansı