(ANKARA) - Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, “Şimdi yumuşama dedikleri, aslında Erdoğan'ın iç siyasetteki ortamı yumuşatması değil, Erdoğan'ın dışarıya karşı yumuşakça davranıp o grupların, o güçlerin taleplerini yerine getirme çabasıdır” dedi.
BTP Lideri Baş, resmi sosyal medya hesabından İsrail’in Gazze’de Refah’a başlattığı saldırıyı, Türk siyasetindeki ‘yumuşama’ gündemini ve Suriyeli sığınmacılar konularında değerlendirmelerde bulundu. Baş’ın değerlendirmesi şöyle:
“İsrail, 7 Ekim'den bu yana Gazze'deki Filistinlileri ittire ittire Refah’a kadar götürdü. 285 bin olan Refah’ın nüfusu bugün 1.3 milyonu aşmış durumda. Yani neredeyse 6 katına çıkmış. Gazze'nin toplam nüfusu zaten 2 milyon civarıydı. Dolayısıyla 1,5 milyona yakın insan Refah’a kilitlendi. Nereye boşaltalım? Mısır, sınır kapısını kapatıyor, ‘Bunları Sina’da istemiyorum’ diyor. Amerika Akdeniz'de, Gazze'nin sahilinde yüzer limanlar inşa etti son 1.5-2 ayda. Bu limanların sebebi insani yardım ulaştırmak diyorlardı ama şimdi insani yardımı havadan fırlatıyorlar! Burada aslında maksat neydi o gezer limanlar için tahliye planı işletilsin diye… Şimdi 1,5 milyon insanın tahliyesi söz konusu. Nereye tahliye edilecekler, temel sorun bu. Muhtemelen buradaki adres de Türkiye.”
Erdoğan’ın siyasette yumuşama mesajlarının Türkiye'nin içine değil dışarıya bir mesaj olduğunu savunan Hüseyin Baş, şunları kaydetti:
“Erdoğan iç siyasette yumuşama sergilemiyor bunu anlamamız lazım. Erdoğan dışarıda bir yerlere karşı yumuşama sergiliyor. Faiz artırımı, söylem, dil, sığınmacı hususu en önemli gündemler, birden ekonomi politikalarını çevirdiği rota, bunların tamamı küresel emperyalist mantığın, Türkiye'den bir şeyler isteyen mantığın Erdoğan'a dayattığı unsurlardır. Şimdi yumuşama dedikleri, yumuşamayı niye istemiyorsunuz diye itiraz ettirdikleri şeyler, aslında Erdoğan'ın iç siyasetteki ortamı yumuşatması değil, Erdoğan'ın dışarıya karşı yumuşakça davranıp o grupların, o güçlerin taleplerini yerine getirme çabasıdır. Bu yumuşamanın bir başka yansımasını da yakın vadede Türkiye'de özelleştirme defterlerinin yeniden açılarak Türkiye'nin varlıklarının, kaynaklarının yabancı unsurlara, yabancı güçlere peşkeş çekilmesi olarak gazetelerde okuyacağız, bunu da şimdiden söyleyeyim. Siyasette yumuşama çağrısı yapan birinin toplumun bu kadar rahatsız olduğu hususlara sert tepkiler, reaksiyonlar vermesi mantıksız değil mi? Mantık olarak eğer yumuşama sürecine giriyorsan ‘Toplumdan yükselen seslere kulak vereceğim ve bu yükselen seslerin dertlerini çözeceğim’ demiş olman gerekiyor ama siyasette yumuşama CHP'nin Genel Başkanı’yla oturup kalkmaktan ibaret. Demek ki bu CHP'ye de yetiyor, AK Parti'ye de yetiyor, Erdoğan'a da yetiyor. Yine başa dönelim; bu bir yumuşama falan değil, bu başka yerlere mesaj, pastayı kendi aralarında pay etme çabası. Ülkeyi pasta gibi görürsen bunu pay etmek için kendine muhatap bulursun ve onunla yürürsün.”
Türkiye'de ‘yabancı karşıtlığı’ diye bir şey olmadığını da sözlerine ekleyen Baş, şöyle devam etti:
“NEDEN HEP AFRİKA’DAN ÖĞRENCİLER GELİYOR”
“Buna ben de karşıyım, yani yabancı karşıtlığı doğru bir tutum değil. Yabancı öğrenci karşıtlığı diye de bir şey yok. Ama gelen öğrencinin bulaşıcı hastalık getirmesine herkes karşı. Cumhurbaşkanı ‘Dünyadaki birçok ülke öğrencileri ülkesine getirip bunların kaymağını yerken bizim bunu yapmamızın önüne engel konulmaya çalışılıyor’ diyor. Ya kardeşim, bizim ülkemizde dünyanın en parlak bilim insanları gelip dünyanın en önemli öğrencilerine dersler veriyor da bizim mi haberimiz yok. Senin dünyadaki ilk 500 üniversite sıralamasında kaç tane üniversiten kaldı? Senin üniversitelerine niye acaba hep sınavsız bir şekilde belli ülkelerin insanları geliyor? Niye hep Somalili, niye hep Mozambikli, Zimbabveli öğrenciler bizim ülkemize gelip öğrencilik yapıyor? Fransa'nın bilmem ne lisesinden şu öğrenci geldi, değişim programıyla Oxford'un öğrencileri artık Boğaziçi'nde bir yıl eğitim görecek’ gibi bir haber var mı? Yok... Burada maksat ülkeyi bir eğitim cennetine çevirmek değil. Maksat ‘gelip burada bin dolarını harcasınlar ama ne yaparsa yapsın’ diyerek burayı göçüp kaçan insanlar cennetine çevirmektir.
“TÜRKİYE’DEKİ PROBLEM SIĞINMACI KARŞITLIĞI DEĞİL, ERDOĞAN’IN POLİTİKALARINA KARŞI DURUŞTUR”
Sığınmacı meselesinde de aynısı geçerli. Şimdi sığınmacı karşıtlığı değil bu. Suriye'de savaş yok, Suriye'de insanlar tatil yapıyor, Suriye'de hayat normale çoktan döndü. Biz Suriye'de hayatın normale döndüğünü bilmeyelim diye Suriye'nin haber ajansı SANA, Türkiye'de 10 yıldan beri kapalı. Niye kapalı? Eğer insanların Suriye'den haber almasını istiyorsan, Suriye'nin haber ajansını Türkiye'de erişilebilir bir haber ajansı yapabilirsin, biz oraya girip Suriye'de neler oluyor öğrenebiliriz değil mi. Türkiye'de bu kapalı. Çünkü Suriye'nin içinde yaşananları, gerçeklikleri Türk halkının görmesini hükümet istemiyor, Erdoğan istemiyor. Çünkü bu sığınmacıları ancak böyle tutabilir burada. Bu sığınmacılar Avrupa'ya da gidebilirdi. Bunların Avrupa'ya tampon olarak Türkiye’de kalması gerekiyor. Ülkelerine dönmeleri de istenmiyor çünkü Türkiye'nin işgaline bir ön hazırlık yapılması gerekiyor gibi gibi bu mesele uzuyor. Günün sonunda Türkiye'deki problem sığınmacı karşıtlığı, yabancı karşıtlığı değildir. Türkiye'deki problem Erdoğan'ın politikalarına karşı bir duruş ve Türkiye'nin yarınını düşünmeye ilişkin bir duruştur ve ne yazık ki hükümetin bu taraklarda hiç bezi yok.”
Anka Haber Ajansı