Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiyesiz Bir Avrupa Güvenliği Düşünülemez

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiyesiz Bir Avrupa Güvenliği Düşünülemez

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Büyükelçiler ile İftar Programı'nda yaptığı konuşmada, "Avrupa'nın ayrılmaz bir parçası olarak Avrupa Birliği'ne üyelik sürecimizi stratejik önceliğimiz olarak görüyoruz. Son dönemde yaşanan gelişmeler, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye'nin hak ettiği şekilde yer almadığı bir Avrupa'nın küresel bir aktör olarak varlığını sürdürmesi giderek imkansız hale geliyor. Açık söylemek gerekirse, Türkiyesiz bir Avrupa güvenliği düşü

(ANKARA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Büyükelçiler ile iftar programında yaptığı konuşmada, "Avrupa'nın ayrılmaz bir parçası olarak Avrupa Birliği'ne üyelik sürecimizi stratejik önceliğimiz olarak görüyoruz. Son dönemde yaşanan gelişmeler, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye'nin hak ettiği şekilde yer almadığı bir Avrupa'nın küresel bir aktör olarak varlığını sürdürmesi giderek imkansız hale geliyor. Açık söylemek gerekirse, Türkiyesiz bir Avrupa güvenliği düşünülemez. Avrupalı dostlarımızın da bu hakikatle artık yüzleşmesini, vizyoner bir bakış açısıyla tam üyelik sürecimizi ilerletmesini bekliyoruz." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi'nde "Büyükelçiler ile İftar" programında konuştu.

Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti:

"Saygıdeğer büyükelçiler değerli diplomatik misyon temsilcileri hanımefendiler, beyefendiler sizlerin kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. AK Parti Genel Merkezimizde artık geleneksel hale gelen iftar buluşmamıza iştirakiniz dolayısıyla hepinize teşekkür ediyor, hoş geldiniz diyorum. Soframıza teşrif edenlerin yanı sıra on altıncı kez bu güzel buluşmaya vesile olan AK Parti Dış İlişkiler Başkanlığımıza da teşekkürlerimi iletiyorum. İftar sofrasının kalplerimizi yumuşatan manevi atmosferini sizlerle birlikte teneffüs etmekten duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum. 11 ayın sultanı olan Ramazan-ı Şerif'in İslam alemi başta olmak üzere tüm insanlığa barış, huzur ve esenlik getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum.

Sözlerimin hemen başında şu hususu vurgulamak Bizim için ramazan ve oruç sadece bir ay boyunca aç ve susuz kalmak değildir. Ramazan ve oruç merhum bir şairimizin ifadesiyle insanların her yıl bir ay süreyle katıldığı bir ruh şölenidir. Bu ruh şöleninde bir taraftan kendi iç alemimize doğru deruni bir yolculuğa çıkarken diğer taraftan da yakın çevremizden başlayarak dışarıya doğru bir yolculuk gerçekleştiriyoruz. Ramazan-ı Şerif boyu yardımlaşmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, daha fazla yüceltirken, dünyanın dört bir ucundaki ihtiyaç sahiplerinin yaşadıklarını da kalbimizde hissetmeye çalışıyoruz. Elimizdeki tüm imkanlarla, o kardeşlerimize ulaşmanın Ramazan sevincimize onları da ortak etmenin gayretindeyiz. Rahmeti, bereketi ve huzuruyla Ramazan iklimi sadece İslam ülkelerini değil en ücra köşesine kadar tüm dünyayı kuşatmıştır. Şu Etrafında bir araya geldiğimiz sofra bir insanlık sofrasıdır. Bu sofra Ramazan'ın ruhuna can veren bir muhabbet sofrasıdır. Türkiye'nin bütün gönül dostlarını 16'ncı kez buluşturan bu soframızın Bölgemizde ve dünyada barışa vesile olmasını temenni ediyorum.

'Kural temelli sisteme güven azaldıkça maalesef, orman kanunları öne çıkmaktadır'

Kıymetli misafirler, Ramazanın temsil ettiği değerlere hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Koronavirüs salgınıyla başlayan daha sonra patlak veren savaşlarla iyice derinleşen ekonomik sıkıntıların dünyanın birçok ülkesinde halen devam ettiğini görüyoruz. Bunun olumsuz yansımalarına, siyasi istikrarsızlıklardan, sosyal barışın zedelenmesine, ırkçı ve aşırı sağcı partilerin önlenemez yükselişine kadar geniş bir yelpazede şahit oluyoruz. İslam düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, ticaret savaşları ve kural ve hukuk temelli uluslararası sistemi çıkmaza sürüklüyor. Küresel güvenlik mimarisine ve kural temelli sisteme güven azaldıkça maalesef tedirginlik artmakta her koyun kendi asılır anlayışı yayılmakta, orman kanunları öne çıkmaktadır.

'Küresel karar alma mekanizmalarının dünyanın değişen şartlarına uyum sağlamasının vakti çoktan gelmiştir'

Gücü elinde bulunduranın, zayıfı tahakküm altına alması ciddi sorunları da beraberinde getirmektedir. Mağdurun, mazlumun, güçsüzün hakkını arayabileceği kapılar maalesef teker teker kapanıyor. Kelimenin tam anlamıyla altta kalanın canının çıktığı daha adaletsiz, daha acımasız bir ulusal gerçeklik inşa ediliyor. Artan yabancı düşmanlığını, terörizmi, faşist partilerin ve hemen her krizin süratle çatışmaya evrilmesini bu yeni gerçeklikten bağımsız okuyamayız. Şayet önüne geçilmezse bunun varacağı yer üzülerek söylemeliyim ki askeri veya siyasi patlamalar olacaktır. Bunun işaretleri şimdiden görülmeye başlanmıştır. Dolayısıyla sorunlara göz kapatarak gelen tehlikeye kayıtsız kalarak hiçbir yere varamayız. Dünya beşten büyüktür şiarıyla verdiğimiz mücadele bırakın sorun çözmeyi kendisi sorun üreten işte bu küresel sistemin yerine daha şakçı bir yapının inşası içindir. Şunu bugün bir kez daha açık ve net ifade etmek isterim. Küresel karar alma mekanizmalarının dünyanın değişen şartlarına uyum sağlamasının vakti çoktan gelmiştir. En IŞİD'inden, dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan Müslümanların artık karar alma süreçlerinde hak ettikleri şekilde temsil edilmesi gerekiyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde veto yetkisine sahip bir İslam ülkesi bulunması ihtiyaçtan öte artık bir zorunluluktur. Ancak beş daimi üyenin adaleti esas alan bir güç paylaşımına gitmek yerine güç temerküzüyle sorunları bastırmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Şurası unutulmasın ki bu değişim dalgasına direnildikçe sorunlarımızın hem sayısı hem de ölçeği büyümeye devam edecektir. Tabii bizim tüm bu gerçekleri açık yüreklilikle dillendirmemizin, kimi dostlarımızı memnun etmediği bilincindeyiz. Ama biz dost, acı söyler prensibine yürekten inanan bir ülkeyiz. Eleştiriye uğrasak dahi hakkı haki hakikati ve tüm insanlık için en doğru olanı söylemekten geri durmadık. Bundan sonra da geri durmayacağız.

'Nerede bize ihtiyaç varsa orada olmanın gayretindeyiz'

Değerli misafirler krizlerle çevrili bir coğrafyada enerji güvenliğinden terörle mücadeleye, gıda güvenliğinden kalkınmaya kritik roller üstleniyoruz. Sayısını 22 yılda 163'ten 262'ye çıkardığımız dış temsilciliklerimizle, beş kıtada 170 ülkede faaliyet gösteren TİKA'mızda 55 ülkede eğitim faaliyeti yürüten Türkiye Maarif Vakfımızla Yunus Emre Enstitüsü, AFAD, Kızılay, Anadolu Ajansı gibi kurumlarımız da nerede bize ihtiyaç varsa orada olmanın gayretindeyiz. İyi günde dost ve kardeş bildiğimiz insanların kötü günlerinde de yanlarında olmaya çalışıyoruz. 500 yılı aşan köprü diplomasi tecrübemizin rehberliğinde krizleri çözmenin, insani dram, zulüm ve mağduriyetleri sona erdirmenin peşindeyiz. Biz kriz bölgelerine bakarken etnik aidiyetleri inançları, renkleri, kökenleri değil yalnızca el uzatılması gereken insanlar görürüz.

Gazze'de nasıl insanlığın vicdanı olmaya gayret ediyorsak Ukrayna'daki sivil kayıpların önüne de aynı hissiyatla mücadelesini veriyoruz. Ukrayna'nın egemenliği ve toprak bütünlüğüne desteğimizi sürdürürken muhtemel bir çözümün ne Rusyasız ne Ukraynasız olabileceğine inanıyoruz. İlk günden bu yana ateşe körükle gitmeden krize çözüm üretmeyi amaçladık. İstanbul süreci, Karadeniz tahıl girişimi, esir takası gibi inisiyatiflerle savaş şartlarına rağmen müzakere ve uzlaşının mümkün olabileceğini gösterdik. Savaşan taraflardan herhangi bir dışlayan formüllerin sonuçsuz kalacağını her vesileyle dile getirdik. Gelinen noktada bu yaklaşımların ne kadar gerçekçi ve isabetli olduğuna hep birlikte şahit oluyoruz.

'Netanyahu hükümeti, zaten kırılgan olan ateşkes anlaşmasını istismar etmek için her yola başvuruyor'

Filistin halkı, bu ramazan ayını da maalesef acıyla, hüzünle, Gazze'de kaybettikleri 61 binden fazla canının üzüntüsüyle karşıladı. Geçici ateşkesle yeşeren umutların, İsrail'in hukuk tanımaz ve şımarık tavırlarıyla tekrar solmaya başladığını görüyoruz. Netanyahu Hükümeti, zaten kırılgan olan ateşkes anlaşmasını istismar etmek için her yola başvuruyor. İsrailli bakanların Batı Şeria çağrıları yetmezmiş gibi bir de Mescidi Aksa'yı hedef alan kışkırtmalarıyla ateşle oynuyorlar. İlk kıblemiz Mescidi Aksa'nın kırmızı çizgimiz olduğunu bugün bir kere daha önemle hatırlatmak istiyorum. Gazzeli kardeşlerimizi doğdukları, büyüdükleri ve uğruna hayatlarını feda ettikleri topraklarından söküp atmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Gazzelilerin öz yurtlarında barış ve huzur içinde yaşamaları için elimizdeki tüm imkanları seferber etmiş durumdayız. Gazze'ye, insani yardımda bulunan ülkelerin başında geliyoruz. Bugüne kadar yaklaşık 100 bin ton yardımı dost ülkelerin de desteğiyle Gazze'ye ulaştırdık. Uluslararası mekanizmaların işletilmesi için gayret gösterdik.

Burada şu önemli hususu tekraren vurgulamak arzusundayım. İsrail bölgede istikrarsızlık üreterek güvenliğini sağlayamaz. 1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devleti kurulmadan İsrail'de aradığı huzura kavuşamayacaktır. Filistin halkını destekleyeceğimiz gibi Kudüs'ün özellikle Haremi Şerif'in tarihi statüsüne riayet edilmesinin de takipçisi olacağız.

'Suriye'deki etnik ve dini aidiyetleri kışkırtarak bu ülkenin istikrarsızlığından medet umanlar hedeflerine ulaşamayacak'

Değerli büyükelçiler, Suriye'de Esat rejiminin devrilmesiyle yeni bir dönem başlamıştır. Toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini sağlamış farklı kimliklerin yan yana yaşadığı tüm komşuları için güven ve istikrar kaynağı olan bir Suriye'nin inşası en büyü temennimizdir. Yeni yönetimin böyle bir Suriye'nin vücut bulması için gösterdiği gayretleri takdirle karşılıyor, kendilerine gereken her türlü desteği sağlıyoruz. 13 yılı aşan çatışmaların Suriye'ye maliyeti 1 milyon can kaybı ve 500 milyar dolara yaklaşan devasa bir faturadır. Dünyadaki hemen hiçbir ülkenin böyle ağır bir yükün altından tek başına kalkması mümkün değildir. Hepimizin Suriye halkının ülkelerini yeniden ayağa kaldırma çabalarına güçlü destek olması gerekiyor. Bakınız şu detayın altını da kalın çizgilerle tekrar çiziyorum. Suriye'deki etnik ve dini aidiyetleri kışkırtarak bu ülkenin istikrarsızlığından medet umanlar hedeflerine ulaşamayacaklarını bilmelidir.

Bölgemizin bir asır önce olduğu gibi tekrar yeni haritalar üzerinden dizayn edilmesine, parçalanmasına, ayrıştırılmasına müsaade etmeyeceğiz. Pusuda bekleyenlere ellerini ovuşturanlara fırsat vermeyeceğiz. Terörsüz Türkiye hedefiyle yürüttüğümüz çalışmaların amaçlarından biri de işte bu kirli ve kanlı planlara engel olmaktır. Kimlerin ne yapmaya çalıştığının gayet farkındayız. Kulaklara fısıldanan senaryoları da çok iyi biliyoruz. Unutulmasın ki emperyalist senaryolara, figüranlık yapanların akıbeti en sonunda buruşturulup bir kenara atılmaktır. Yakın tarihimiz bunun sayısı örnekleriyle doludur. Tarihin tekerrür etmesi istenmiyorsa izlenmesi gereken yol bellidir. Türkiye olarak güvenliğimize yönelik her türlü tehdidi kaynağında etkisiz hale getirme kudretine hamdolsun ziyadesiyle sahibiz. Bu kapasitemizi hiç tereddüt etmeden pek çok kez gösterdik. Ne ülkemizin ne bölgemizin geleceğine, teröre yer olmadığını herkesin anlamasını kabullenmesini, sonu hüsranla bitirecek ham hayaller peşinde koşmak yerine planlarını buna göre yapmasını tavsiye ediyoruz.

'Avrupa Birliği'ne üyelik sürecimizi önceliğimiz olarak görüyoruz'

Kıymetli misafirler, Güney Kafkasya'da refah ve istikrar için çabalarımızı yoğunlaştırdık. Ermenistan'la normalleşme sürecini ilerlettiğimiz gibi Azerbaycan ile Ermenistan arasında kalıcı barışı tesis edecek bir anlaşmayı bekliyoruz. Doğu Akdeniz ve Ege Bölgedesindeki istikrar ortamının korunmasını arzu ediyoruz. Komşumuz Yunanistan'la münasebetlerimizle karşılıklı adımlarla tesis ettiğimiz olumlu atmosferin muhafazasından yanayız. Balkanlardaki istikrarın korunması için elimizden katkıyı sunuyoruz. Ata yurdumuz Orta Asya'daki kardeş cumhuriyetlerle her alanda yakın ilişkilerimiz sürüyor. Türk Devletleri Teşkilatıyla birlikte iş birliğimiz daha da derinleşmiştir. Bunu ilerletmekte kararlıyız. Ufaktaki gönül coğrafyamızda ilişkilerimizde Asya, Latin Amerika ve Afrika politikalarımızın somut sonuçlarını alıyoruz.

Avrupa'nın ayrılmaz bir parçası olarak Avrupa Birliği'ne üyelik sürecimizi stratejik önceliğimiz olarak görüyoruz. Son dönemde yaşanan gelişmeler, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye'nin hak ettiği şekilde yer almadığı bir Avrupa'nın küresel bir aktör olarak varlığını sürdürmesi giderek imkansız hale geliyor. Açık söylemek gerekirse, Türkiyesiz bir Avrupa güvenliği düşünülemez. Avrupalı dostlarımızın da bu hakikatle artık yüzleşmesini, vizyoner bir bakış açısıyla tam üyelik sürecimizi ilerletmesini bekliyoruz.

'İslam düşmanlığı ve kültürel ırkçılık, batılı ülkeleri zehirli bir sarmaşık misali sarmaktadır'

Burada bir endişemizi de sizlerle paylaşmak istiyorum. İslam düşmanlığı ve kültürel ırkçılık, milyonlarca Müslüman'ın yaşadığı batılı ülkeleri zehirli bir sarmaşık misali sarmaktadır. Kutsal kitabımız Kuranı Kerim'e yönelik menfur saldırıların, fikir özgürlüğü bahanesiyle meşrulaştırılması asla kabul edilemez. Milyarlarca insanın mukaddesatını hedef alan çirkin, provokatif ve alçak eylemlerin mutlaka önüne geçilmelidir. Bu yıl devralacağımız İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyi dönem başkanlığımızda İslam düşmanlığıyla mücadelemizi aktif şekilde sürdüreceğiz. Bu vesileyle bugün burada temsil edilen birçok ülkenin terörle mücadelemize verdikleri desteği memnuniyetle karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Sizlerden önümüzdeki dönemde daha fazla dayanışma, daha samimi destek beklediğimizin altını bir kere daha çiziyorum. Sözlerime son verirken Antalya Diplomasi Formu'nun 11-13 Nisan tarihleri arasında düzenleyeceğimiz dördüncü toplantısını takip etmenizi sizlere özellikle tavsiye ediyorum. Ramazan-ı Şerif'in ülkelerimize, tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyor, programımıza katılımınız için sizlere teşekkür ediyorum."

Anka Haber Ajansı